Bir yaz gecesini düşün… Tenin hâlâ gün batımının sıcaklığını taşıyor. Şehrin üstüne ağır ağır karanlık çöküyor ama havada başka bir şey var: baş döndüren bir tatlılık, seni geçmişin en masum anlarına götürürken aynı anda en derin arzularını uyandıran bir şey. İşte o an, Love Don't Be Shy tenine dokunuyor.
İlk dokunuşta şekerli portakal çiçeğiyle başlıyor – sanki gizli bir bahçede gözlerinden uzakta açmış bir çiçek gibi, sadece hissedebildiğin bir güzellik. Ardından marshmallow notalarıyla, çocuksu bir dokunuş getiriyor; ama bu masumiyetin altında yatan cazibe, karşı koyulamaz bir derinliğe evriliyor. Amberin sıcaklığı ve miskin ten üzerindeki kalıcılığı ise, bu kokunun asıl niyetini fısıldıyor: unutulmak değil, bağımlılık yaratmak…
Birini ilk kez büyülediğin o anı hatırla. Göz göze geliş, zamanın durduğu saniyeler, kalbin atışının hızlandığı o tarifsiz elektrik. Love Don’t Be Shy, bu anları yeniden yaratmak için var. Her sıktığında, teninde adeta görünmez bir dokunuş gibi ilerliyor; seni izleyen gözler bakmaktan fazlasını istiyor. Bu, sadece bir parfüm değil – baştan çıkarma sanatının ta kendisi.
Aşkın ilk adımı, arzunun derin nefesi ve dokunulmamış bir gecenin vaadi.
Love Don’t Be Shy, merak uyandırır, yaklaşmaya zorlar… ve geri dönülmez kılar.
Çünkü bazı kokular sadece hatırlanmaz.
Yaşanır.
Ve asla unutulmaz.























